12. Sınıfları kapatalım gitsin!..

Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde kural kelimesi şu şekilde açıklanıyor:

1- Bir sanata, bir bilime, bir düşünce ve davranış sistemine temel olan, yön veren ilke, nizam: Dil bilgisi kuralları.

2-Davranışlarımıza yön veren, uyulması gereken ilke: “O, yirmi beş yaşına kadar umumi kurallara, yargılara sığmayan bir hayat yaşamıştır.” - Halide Edip Adıvar
Eski basımlarında “kaide” olarak da açıklanıyor.

Kurallar neden konur, herkesin bu konuda herhalde bir fikri vardır. Kuralsızlık bazı durumlarda ciddi problemler çıkarabilir. Az ama öz kurallar hayatımızda olmalı ki düzen ve nizam devam edebilsin. Sürekli bir anarşi ortamında güven tesis etmek mümkün olmaz. 1978-80 arasındaki anarşi ortamını yaşayanlar çok iyi hatırlar. Çocuk da olsam, o günleri Ankara’nın en karışık mahallelerinden birinde yaşadığım için pek çok olayı dün gibi hatırlıyorum ve o yüzden de olan bitenlere baktığımda bazen büyük bir endişeye kapılıyorum.

Neyse ben başlığın dışına çıkmamaya çalışayım.

Koskoca MEB’in yıllardır değişmeyen bir rutini var. Sınıf geçme yönetmeliğine göre sınıfta kalmak nerede ise mucizevî bir beceriye terk edilmiş durumda. Diğer yanda ise bu başarının mimarı olabilecek bir devam-devamsızlık kuralı var ki sürekli olarak esnetilip türlü türlü hallere sokularak anlamsızlaştırılıyor.

Ve yıllardır da, her seferinde bir kerelik denilerek 12. Sınıf öğrencileri için devamsızlıktan af çıkıyor.
Bu işe bir çözüm bulmak lazım. Öğrenciyi zorla okulda tutmanın bir anlamı olmadığı çok açık. Okullara verilen rolü daha önceleri defalarca yazdığım için aynı yere dönmek istemiyorum. Okula ve öğretmenlere bakıcılık görevi verildiği malum ve daha fazlası da istenmiyor. Çobanlık denilince birileri alındığı için öyle dedim. Şimdi de bakıcılar itiraz etsin.

Madem hemen her yıl son sınıflar için devam-devamsızlık anlamsızlaştırılacak bırakalım da liselerde okula devam zorunluluğu tümden kalksın. Üniversitelerde olduğu gibi öğrenciler için vize ve final haftaları koyalım. Sınavlarda başarılı olan öğrenciler başarılı sayılsın ve bu komediden kurtulalım. Zaten elli tane sınav hakkı veriyoruz, birinde geçerler.

Şimdi hemen birileri çocuk işçiler, eğitim hakkı vs. diye atlayacak… Sevgili okuyucular hepimiz biliyoruz ki ülkede bu konuda zaten eşitlik yok. Olması da mümkün değil. Gerçekçi olmakta fayda var. Akademik yeterliliği gelişmemiş öğrenciyi okulda tutmak hem başarılı olabilecek öğrencilerin hakkını gasp etmek anlamına geliyor hem de zorla getirilen öğrencilerin ömürlerinden ömür çalıyor. Okul pek çoğu için sosyalleşme dışında hiçbir anlam ifade etmiyor. Üstelik hayata geç atılmalarına yol açarak kendi yollarını çizme şansını da olumsuz yönde etkiliyor.

Bir de siz gelişim çağındaki insanların karşılarındaki kurallarla böyle sürekli oynar ve esnetirseniz bu gençlerin ileride genel geçer ahlaki ve hukuki kurallara uymamalarından da şikâyet etme hakkınız olmaz.

Nitekim seçim sürecinde yaşananlar bile bu tür tutarsızlıklarımızın bir sonucu. Yalanın, kopyanın, suçun cezalandırılmadığı bir ortamdan geçen insanlarımız bu tavırlarını büyüdüklerinde de fırsatını bulunca devam ettiriyorlar.

Hukuken birisine saldırmanın bir cezası var mı? Var… Peki, bu ceza nasıl uygulanıyor? İşte orası koca bir muamma!..

Siz kuralları yapana, yapılana, kimin kime ne sebeple yaptığına-yapmadığına göre değerlendirirseniz sonucun ne olacağı aslında çok açık.

Ne hikmetse maçlarda ve sokakta taşkınlıkları hep “bir avuç kendini bilmez” yapıyor bu ülkede.

Milli sporumuz kendimizi kandırma işini bırakalım. Bu ülkede olan pek çok şeyi “bir avuç kendini bilmez” yapmıyor. Tam aksine bir avuç işini çok iyi bilenlerce insanlarımız bilerek-istenerek bu süreçlere alet ediliyor. Bu işler için binlercesi de gönüllü oluyor.

Sahaya girip rakip oyunculara uçan tekme atan genci siz kahraman gibi karakoldan alıp, boy boy resim çektirirseniz –gerçi biz katillerle de fotoğraf çektiriyoruz- onun gibi binlercesi neden sahaya atlayıp, rakip futbolcu ya da hakem dövmesin ki?

Anakara’daki arsızlığının sonucu bir bakmışsınız, Sivas’ta hem de Avrupa maçında bir başka kendini bilmez(!) tarafından bir İtalyan futbolcunun burnu kırılıverir. Tabii tüm dünyanın gözü üstümüzde olunca da doğru hapsi boylarsın. Aaa, bu işin cezası varmış olur…

Sahaya girecek yeri de kafa göz yaracak yeri de maalesef keyfe göre belirliyoruz. Olayları küçümseyen sevgili ülkem insanı nedense geçmişteki Sivas-Kayseri maçını hiç hatırlamıyor. Madımak, Maraş, Çorum katliamları ve Kırıkhan olaylarını da hiç hatırlamadığı gibi.

Sahi dünden ders almaz isek nasıl güzel bir yarın kurabiliriz ki? Tabii niyet sadece kendimiz için güzellik değilse!..

YORUMLAR (35)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
35 Yorum