Glenn Gould’un uçuşan parmakları

Usta piyanist Artur Schnabel’in bir anı kitabında geçen harika bir sözü vardır. “Gerçek performansın doğası; sadece bir kez gerçekleşir, tamamen geçicidir ve tekrarlanması mümkün değildir.”

Bu sözü her düşündüğümde aklıma Beethoven’ın Dördüncü Piyano Konçertosunu 14 yaşında ilk kez halka açık olarak seslendiren ünlü piyanist Glenn Gould gelir.

Toronto’da yaşadığım zamanlarda stüdyosunun önünden geçerken içerideki piyano sesleri beni bambaşka bir aleme götürürdü. Kendisini hiç görememiş olsam da izlediğim her kaydında, dinlediğim her eserinde hayranlığım artardı. Şehirle bütünleşmiş izlerinin ardından ben de şahsına olan ilgimi arttırmıştım. Bu yazıda bu saklı hazineden, delilik ve daha arasında gidip gelen o siyah beyaz tuşlarından bahsetmek istedim.

Aslında varlığından ilk olarak 2011 senesinde, Aya İrini’de düzenlenen İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Müzik Festivali’nin 2003 yılından bu yana verdiği “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” gecesinde, çağdaş klasik müziğin büyük keman üstatlarından Gidon Kremer’in ödül töreniyle haberdar olmuştum. Tören “Glenn Gould’a Saygı” başlıklı konserden önce sunulmuştu.

Gidon Kremer, Valentin Silverstrov, Alexander Raskatov gibi tanınmış bestecilerin de bulunduğu 10’a yakın besteci Glenn Gould’a ve J.S. Bach’a adanan Bach Transkripsiyonları Serisi’nin Türkiye prömiyerini gerçekleştiriyordu.

Sahi kimdi bu Glenn Gould? Bulabildiğim kayıtları ve youtube videolarıyla işe başlamıştım. Okuduğum bir yazı bugüne kadar hiçbir piyanistin Bach’ın karmaşık çoksesliliğini piyanoda dile getirme konusunda Gould’u geçemediğinden ve diskografisinin Füg Sanatı’nın bir kısmı da dahil olmak üzere, bestecinin klavyeli eserlerinin kapsamlı bir incelemesine dayandırıldığından bahsediyordu.

Turnelerde sadece dokuz yıl geçirdikten sonra 1964’te, 31 yaşına geldiğinde şöhretinin zirvesindeyken konser vermekten vazgeçmesi müziğin kendisinde bıraktığı etkiyle alakalı olarak kocaman bir fikir veriyordu aslında.

Bu kadar erken yaşta ve kariyerin zirvesinde konser vermekten vazgeçmesinin nedeni çok netti zira Gould “Mükemmeliyetçilik” denizlerinde boğulan, takıntılı bir müzisyendi.

Şöyle bir baktığımızda çok az sayıda klasik müzik müzisyenin bu kadar az konsere çıkarak bu kadar etki yarattığını ve sanatsal değerlerinden ödün vermeden bu başarıya ulaştığını söyleyebiliriz. Bu müzisyenlerin mantrası elbette Gould’du.

Birçok müzik insanının dahi sinirlerini havaya kaldırmış tavırları onun müşkülpesentliğinin dışa vurumuydu. Yine de sinir uçlarıyla oynadığı müzik otoriteleriyle aynı fikirde olmayan dinleyicileri, onun dünyada eşine belki de rastlanmayacak yeteneğinin farkındaydı. Zira Gould’un müzikal inançlarının gücünden hiçbir zaman şüphe duyulmuyordu.

Glenn Gould’un anlamayı reddettiği ve temelde ahlaki bir konum temelinde reddettiği bir dünya vardı. Sanatta “talep” kavramının değil “arz” kavramının olması gerektiğini veya en azından sanatçının toplumun talebini hesaba katmaması gerektiğini söyleyen, uzaktan da oldukça totaliter gözüken bir “sanat benim içindir” düşüncesini savunuyordu.

Haliyle böylesi otokratik bir düşünce sisteminin sonuçları çok büyüktür. Bir yandan Gould gibi bir piyanistin ele aldığı repertuvar, zamanın baskısına, seyircinin gereksinimlerine, müzik otoritelerinin katı kurallarına boyun eğen sanatçı prototipini yok sayıyor, diğer yandan da bu cesareti sonsuz genişleyen bir evren izlenimi veriyordu.

Glenn Gould kişiliğinin katıksız gücü, sanatına ve dehasına olan sonsuz güveninden kaynaklanıyordu tabii ki. Müzik piyasasının dayatmacı kriterlerine uymayan bir repertuar ve çalma stilini ısrarla empoze edebilmesinde mucizevi bir şey vardı. O mucizelerden birincisi Bach’ı kimsenin çalamadığı bir Bach yorumuyla çalması gibi… Bu münzevi dehanın görünürdeki tuhaflığı ve kusursuz kayıtları diğer tüm Bach kayıtlarının ikonoklazması gibiydi. Çok sevdiği Bach’ı, mesafeli durduğu Mozart’ı ve biraz uzaklarda tuttuğu Beethoven’ı, Scarletti ya da Prokofyev yorumlarıyla bambaşka ve girilmemiş bir alanın sahibiydi...

Aynı zamanda takıntılı kişilik özellikleri (sıcaklık ne olursa olsun bir palto ve eldiven giymesi, sakatlığına göre tasarlanmış ve seneler içinde yıpranmış sandalyesinde oturmaktaki ısrarı) vardı. Son yıllarında antidepresan ve anksiyete ilaçlarını oldukça fazla kullanmasıyla birlikte daha da kötüleşen rahatsızlıklar bu durumuna eşlik ediyordu.

Yine de bu tanımlaması zor kontrol hastalığının altında kimi zaman yeteneği altında ezilen bir müzisyen vardı.

Kesinlikle yalnız biriydi ama Gould… Fakat radyo belgesellerine ve röportajlarına bakıldığında komik ve şakacı müzisyenlerden birisi olduğu da çok belli oluyordu. Dünyaya dair bitmeyen merakı, yaptığı işi hastalık düzeyinde bir titizlikle yapması onu aslında böyle farklı bir müzik adamı yapan ayrıntılardı.

Faydadan çok zararını gördüğü bu hassas kişiliği ve hayatıyla baş etmek için denediği yöntemler erken sonunu da yaklaştırdı. 50. yaş gününden kısa bir süre önce, 4 Ekim 1982’de öldü…

Vefatıyla birlikte seneler içerisinde unutulan müzisyenlerin aksine Gould o kadar ustaca eserler bırakmıştı ki bu çalışmalar kendi mitinin yalnızca başlangıcı oldu.

Oğuz Demiralp’in Glenn Gould’la alakalı Cumhuriyet kitap ekinde yazdığı harika bir bölüm vardır. Şöyle söyler;

“Anladığım kadarıyla Gould, ruhun da orada olması, piyanonun sadece becerikli parmaklarla değil varlığın tümüyle çalınması gerektiğini savunuyor. Belki de bir piyanist buna ruhun parmaklarda toplanması diyecektir. Glenn Gould’u o kadar kendini veriyor ki ezgiye, sanki piyanoyla bütünleşmek, piyano olmak istediğini düşünüyorsunuz…

Aynı parçayı hem Vlamidir Ashkenazy’den hem de Glenn Gould’dan dinledim. Kulağımın kabalığına karşın Ashkenazy’nın tuşlara basmasının sesini duyar gibiydim, rahatsız oldum. Oysa Gould çalarken sanki ağırlıksız bir kuş gezinir gibi tuşların üstünde.”

İşte o uçuşan parmaklar bu haftaki yazının konuğuydu. Dilerim bu yazı vasıtasıyla kendisiyle buluşan okurlar hazinesinin içinde bir süre kaybolur… Bach denizlerinde uzun bir süre yüzer…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum