“Baraj kapakları açıldı, Erdoğan, Bahçeli, İmamoğlu, Yavaş?”

Baraj kapakları açıldı. Hem de öyle böyle değil. Gürül gürül duygular akıyor. Gürül gürül çağlıyor. Dert akıyor, acı akıyor, öfke çağlıyor, kızgınlık çağlıyor.

Umutsuzluk akıyor, yılgınlık akıyor, fakirlik akıyor, yıllar içinde başta zaman olmak üzere birçok kaynağın heba edilmesi sebebiyle kızgınlık akıyor, hukukun hiçe sayılması sebebiyle öfke çağlıyor, Cumhuriyet’i önceleyen değerlerin zedelenmesi sebebiyle acı akıyor, seçmenlerin ifadesiyle ‘devletin ayarlarının bozulması’ sebebiyle gürül gürül kızgınlık çağlıyor, seçmenlerin ifadesiyle ‘milletin hiçe sayılması’ sebebiyle dert akıyor.

Aslında kalabalıkların ‘acısı’ dile geliyor. Bu kadar da olmaz dediği ne varsa olduğu için canı yanıyor.

Bu denli zorlayan bir enflasyonla, hayat pahalılığıyla boğuşan kalabalıklar cari açığı, döviz borcunu, bütçe açığını, tasarruf sorununu “mandacı” diye belirtilen ekonomistlerden dinleyince burnundan soluyor. Biz nasıl bu duruma düştük diyor, bu duruma gelene kadar neden bir çaresi bulunmadı diyor. Diyor da diyor…

Haberleri bir açıyor; rüşvetçiler, kara paracılar, kolay yoldan, haksız bir şekilde zenginleşenler her köşe başında cirit atıyor.

Markete gidiyor, yavrusuna istediğini alamadan eli boş, omuzlar düşmüş vaziyette evine dönüyor.

Bir başka kardeşimiz evinde bir güvercin tedirginliğiyle oturuyor, her an ev sahibi kapısına dayanır diye evde yokmuş gibi neredeyse parmak uçlarında yürüyor.

Ev sahibi de ne yapacağını bilmez durumda. Varı yoğu bir evi. Geçiminin büyük bir bölümünü buradan aldığı kiradan karşıladığı için kiranın ederi de pul olduğu için düşünüyor, düşündükçe de işin içinden çıkamıyor.

Haksızlığa uğrayan, hakkını arayan sesini duyuramıyor, yerin yedi kat altından ilgili kurumlara sesini duyurmaya çalışıyor, duyan yok, “hukuk nerede diye bağırıyor”, bir daha bağırıyor, duyan yok. Oysaki hukuk çoktan göçmüş, bırakmış bizim elleri… Ve Can Atalay’ın vekilliğinin düşürüldüğünü hatırlayınca yakıyor bir cigara, sonra bir daha…

Bir amcamız bağırıyor: “Yeter artık bu milleti ideolojilerle boğdunuz” diyor. Yok, şu ideoloji yok bu ideoloji diye diye fakirleştik, birbirimize yabancılaştık diyor. Güzelim verimli topraklarımızı bıraktık, ithal ediyoruz ne varsa diyor. Hele biçare kalmış yürekler diye dizlerini dövüyor, yakıyor bir cigara…

“Refah, kalkınma, inovasyon, katma değer” gibi kavramlar dilden dile yayılacağına, içselleştirileceğine siyasetteki Ali Cengiz oyunlarından bıktık diyen gençler ne yapsın?

Fırat’a türküler yakılıyor. “Uy Amman Fırat, Zalimsin Fırat, hainsin Fırat, dertliyim Fırat, kuruyan, akmayan Fırat” deniyor. Şakır şakır maden ruhsatlarının verildiği bir düzende Fırat ne yapsın? Derdini kime döksün? Nasıl aksın, nasıl kurumasın?

Ne denetim var, ne çevre duyarlılığı var, ne güzelim topraklarımıza sahip çıkma var. Anca şakır şakır maden ruhsatları veriliyor. Gitsinler gelişmiş ülkelere bu şekilde elini kolunu sallayarak ruhsat alabilecekler mi?

İşte yürekler bu sahipsizliğe yanıyor, efkârlanıyor, öfkeleniyor. Değme telime, dokunma yarama diye bağırıyor.

Say say bitmez. Hangi acıyı, hangi öfkeyi anlatayım. Ankara’dan döndükten sonra İstanbul’da da birkaç gündür yine sahaya indim. Hatta biraz grip de oldum, olsun… Sahaya iniyorum, zira çok özel bir dönemden geçtiğimiz muhakkak. Dışarıda yaşanan bunca olumsuzluklara içeride yaşananları da ekleyince önemli değişimlere gebe olacağımız bir dönemde olduğumuz söylenebilir.

Yazının ilk cümlesine tekrar gelecek olursam…

Ne dedim? Baraj kapakları açıldı dedim. Ve yaşanan belli başlı sıkıntıları belirtmeye çalıştım. Yani şu an sorunlar biriktikçe birikti partileri aşan bir durum yaşanıyor gibi.

Önceki seçimlerde birçok konuyla ilgili şikâyet olsa da özellikle bir konuda tıkanma yaşandığı için seçmen kendi alanı dışına adım atamadı denilebilir. Kalabalıklar yaşanan sıkıntıların farkında olmasına rağmen yeni hükümet sistemi sebebiyle tarafların ifadesiyle; ‘kendilerinden olmayan bir aday’ önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı olması durumunda sorunların daha da şiddetleneceği düşünüldü ve seçim sürecinde yaşanan birçok sebeple birlikte seçmen bulunduğu alandan çıkamadı, adım atamadı.

Bu noktada yerel seçimler için böyle bir durum geçerli değil. Nihayetinde bir ‘Cumhurbaşkanı’ seçilmeyecek. O yüzden de ‘beka söylemi’ istenen etkiyi yaratmıyor da denilebilir.

Öte yandan seçim sürecinde muhalefet tarafında yaşanan tartışmalar unutulmadı. Kara kaplı deftere yazıldı ve şu an defter yeniden açıldı. Şu kişi aday olmasın, bu olsun gibi tartışmalar muhalif kesimi hem çok kızdırdı hem de çok üzdü. Çoğunlukla muhalif seçmenin söylediği şu: “İmamoğlu ya da Yavaş aday olsaydı kazanırdı. Kazanılacak seçimi kaybettik” deniyor.

Dolayısıyla buradan kaynaklanan bir ‘mağduriyet’ duygusu İmamoğlu ve Yavaş da vücut buluyor da denilebilir. Açıkçası İmamoğlu ve Yavaş’a asıl ilginin kaynağının da bu olduğu söylenebilir.

Ankara ve İstanbul’da İmamoğlu ve Yavaş’ın eksik yaptıkları muhakkak var ki şikâyetler de ara ara belirtiliyor. Ama günün sonunda genel olarak seçmen bu iki ismin yanında olduğunu belirtiyor. Bu da özellikle bir önceki seçimde takınılan tavırdan dolayı.

Bununla birlikte İmamoğlu ve Yavaş’ın seçmenleri ayrıştırmadan genel olarak hepsine seslenmesi de önemli.

Partileri aşan bir durum yaşanıyor dedim. Örneğin Ankara’da AK Partili ya da MHP’li olup da Yavaş’a oy vermek isteyenlerle konuştum. Bunun altında yatan en önemli sebep; bu seçim bir Cumhurbaşkanlığı seçimi değil. Bir de çok fazla sıkıntı mevcut. Cumhur İttifakı’na bir uyarı yapmanın zamanı geldi de geçiyor deniyor. Burada Yavaş’ın logosuz afişlerinin de seçmen üzerinde olumlu olarak etkisinin olduğunu söyleyebilirim.

İstanbul’da da görüştüğüm muhafazakâr Kürt teyzemiz başından bu yana AK Parti’ye oy verdiklerini bu sefer de yine Erdoğan’a oy vereceğini söylüyor. Ama oğullarının İmamoğlu’na oy vereceğini belirtiyor.

Bir başka örnek de… Vanlı genç bir Kürt kardeşimiz Selahattin Demirtaş’ı çok sevdiğini söylüyor, Başak Demirtaş aday olsaydı oyum kesinlikle Demirtaşlarındı, ama şimdi İmamoğlu’na vereceğim diyor. Bunun altında yatan en büyük sebep DEM’in ekonomi gibi birçok sorun da büyükşehirlerde seçmenini yalnız bırakması.

Ayrıca bu iki örnekte de bir önceki seçim sürecinde yaşanan ‘şu aday, bu aday’ tartışmalarına büyük bir öfkenin olduğunu da söyleyebilirim.

Bir de bu seçimde tüm muhafazakârlar, milliyetçiler, Kürtler ya da sekülerler şu partiye, bu partiye oy verir önermesinin de geçerli olmadığını, yukarıda belirttiğim birçok sebeple birlikte belediye başkan adaylarının maharetinin, özelliklerinin de önemli olduğunu vurgulamak isterim.

Daha birçok örnek belirtilebilir ama yazıyı da bir yerde kesmek gerekiyor.

Son olarak şunu tekrar belirtmek isterim. Baraj kapakları açıldı. Ve duygular gürül gürül akıyor, gürül gürül çağlıyor...

Merak ediyorum siyaset bilgesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve yılların tecrübeli siyasetçisi Devlet Bahçeli’nin bu olanlarla ilgili stratejisi ne olacak. Zira bu durum Kurum’u ve Altınok’u çoktan aşmış görünüyor.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum