Baltık’ta Ruslar Sevimsiz

Enver Günaydın rehberliğinde İstanbul Gönüllü Eğitimciler Derneği olan İGEDER düzenlediği Viyana’dan Kuzey Avrupa’ya açılan bir seyahatteyiz.

Dünyanın ilk seyyahlarından olan İbni Batuta
“Seyahat bizi önce sessiz bırakıyor sonra hikaye anlatıcısına dönüştürüyor.”

Bende önce sessizce seyrediyorum.
Sonra seyredip dinlediklerim beni hikayemi yazmaya yöneltiyor. İnsanın hayat hikayesi de gezip gördükleri kadardır.

Yazımın hikayesine halihazırda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı konu oluyor. Daha doğrusu Baltık ülkelerinde durup bakınca Türkiye’de görmediğimiz bu savaşın başka durumları ve nedenleri karşımıza çıkıyor.

Tarihe göz atarak görünmeyinin anlaşılırlığı daha da netleştirelim.

Tarih boyunca Avrupa kralları, devletleri Osmanlı’nın Avrupa’ya yayılmasını engellemek için Balkanları tampon bölge (savaş alanı) olarak kullanmışlar. Osmanlı’nın Avrupa’ya olan seferlerini Balkanlardaki milletleri destekleyerek zaman zamanda bizâtihi savaşa ordularıyla katılarak haçlı birlikleriyle durdurmaya çalışmışlar. İki Viyana kuşatmasında Osmanlı’ya karşı birleşip Osmanlı’yı durdurmaları da bu politikanın sonuçlarından.

Yetmemiş bazen de Çarlık Rusya ile Osmanlı’ya karşı ittifak yapıp Çarlık Rusya’yı Osmanlı’ya karşı kullanmışlar.

Aynı siyasi ve askeri politikayı Ruslar içinde uygulamışlar. Avrupa krallıkları Rusların Avrupa’ya girişini ve Avrupa’ya hakim olmasını engellemek için Polonya, Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya, Ukrayna devletlerinin bulunduğu coğrafyayı savaş bölgesi ilan etmiş. Rusları bu bölgelerde durdurmak için bu coğrafyalarda kan akıtmışlar. Buradaki milletleri Ruslara karşı destekleyip silahlandırıp zaman zaman da kendileri katılarak durdurmaya çalışmışlar.
Osmanlı’nın ilerleyişine karşı Rusya’yı kullandıkları gibi Rusya’nın yayılmasına karşı da bazen Osmanlı’yı kullanmışlar. Kırım Savaşı bunlardan biri.

Özellikle Polonya; Germen-Slav (Alman-Rus) ırklarının savaş alanı olmuş. Polonya iki imparatorluğun, devletin sınırları arasında gidip gelmiş. Polonya bugünkü Ukrayna savaşı için de konum durumunda.

Baktık’tan bakınca Ukrayna-Rusya savaşı, Rusya’nın Avrupa’ya ilerleyişini durdurma savaşı olarak okunuyor. Rusya’nın yayılmacı politikasına karşı Ukrayna’yı savaş alanı haline getirip Ukrayna’yı destekleyen Batı’nın iki slav ırkının savaşında bir tarafı tutmak yerine temel amaçlarımRusya’nın ilerleyişini durdurmak. Rusya’nın Batı’ya daha fazla ilerlemesini engellemek. Avrupa’nın Rusya’ya karşı güvenliğini sağlamak.

Bir haftadır gördüğüm: Hem sovyetlerden ayrılan ülkelerde hem de İskandinav ülkelerinde Ruslar, insanların yüzünde sevimsiz bir buruşma ve Rusya nefret edilen bir ülke konumunda.

Birçok ülkede Ukrayna’ya destek amacıyla gençler para topluyor. İnsanlar bize Ukrayna Rus savaşına nasıl baktığımızı ve kimi desteklediğimizi soruyor. Son cümleleri, biz inanıyoruz Ruslar yenilecek ve Ukrayna özgürlüğüne yeniden kavuşacak.

Doğu bloku ilkelerden ayrılan ülkelerde halen komin (komünizmin) izlerini görmek mümkün. Her şehirde komünizm dönemine ait 60-70 metrekarelik Sosyalist dönemin sefil, renksiz, zor zamanlarda yaşanmışlığını anımsatan bakımsız evlerini görmek mümkün. Bu izleri en az bir milyonluk nüfusuyla kısa sürede Avrupa ülkesi olup bazı Avrupa ülkelerinin önüne geçmiş Estonya’da görmek mümkün.

Avrupalıların sırtlarında bir yük olarak gördükleri ve Avrupa’nın kalifiyesiz insan gücünü karşılayan kırk milyonluk Polonya’da ve Doğu blokundan ayrılan diğer ülkelerde 40 yaş üstü isanların yüzünde kominist rejimin, Rusya’nın etkisinde kalmanın yorgunluğu, bezginliği, çaresizliği, pişmanlığı, temkinli ve tedbirliliği halen okunuyor.

En çok bunu Letonya’da gördüm. Letonya pazarına geçip pazarı dolaşınca insanın içi burkuluyor. Letonya her ne kadar bir AB ülkesi olsa da Doğu blokunun yoksulluğu orada mevcut. Hal pazarına girer girer girmez bizi karşılayan yüzleri daha önce Rusya’dan ayrılan Azerbaycan pazarlarında Azeri kadınlarda, Bosna-Hersek savaşı sonrası Saraybosna pazarında Boşnak kadınlarda, Sovyet Rusya’nın dağılmasından hemen sonra İstanbul’a gelip Beyazıt Laleli’de tezgah açan Romen, Bulgar kadınlarda da görmüştüm.

Letonya’nın başkenti Riga pazar tezgahlarında kadınlar çalışıyor. Kadınların üstü başı yüzü eli kolu insanların ekonomik ve ruhsal durumunu ele veriyor.

Yoksulluk ve iyi gün yüzü görmemenin verdiği makyaj görmemiş bakımsız kadın yüzleri. Buruş buruş eller. Pörsümüş yüzler. İki büklüm olmuş kamburu çıkmış bedenler. Yıllarca hayatta kalma korkusu ve eve ekmek götürüp yuvasında aç ağızları doyurma uğraşı onlara gün yüzü göstermemiş. Hayatta kalma mücadelesi vererek tüketilmiş ömürler.

Öğrenilmiş çaresizliğin pranga olup kadınların bedenini, geleceğini, hayalini, atılımlarını esir alan hali.

Letonya’nın başkenti Riga’da gökten boşanırcasına yağmur yağınca bir kafeye sığındım.

Sığındığım kafede garson Ukraynalı Azeri Türkü. Türkçe konuşup anlaşmanın verdiği sevinç ikimizin de yüzüne yansıyor. Sıcak kahve ve çay siparişinden sonra yapmur altındaki koşuşturmalara dalıyor gözlerim.

Yan masamda Rus bir aile. Selam vermeden kaba ve emrivaki bir şekilde sipariş verince Azeri garsonun sinirleri tepesine çıkıyor Masama yaklaşıp başının ağrıdığını söylüyor ve ekliyor:”Bu Ruslar ve onların kabalıkları. Dünyanın kendileri için yaratıldığına inanıyorlar. Onların emrivakiliği başımı ağrıtıyor.”deyip önümden geçiyor.

Ülkesini işgal eden, kendisini yurdundan evinden ailesinden ayıran ve belki de evini başına yıkan bir Rus’a hizmet etmek zorunda olmak. Buna katlanmak çelikten bir kişiliğe ve sinire sahip olmayı gerektirir.

Düşmanına hizmet etmenin zorunluluğu baş ağrısına tutulmanın siniri içinden neler geçiriyor kim bilir!

İki dakika da olsa onunla konuşmak istiyorum ancak kafe o kadar yoğun ki masaya çağırma vaktini gözlüyorum. Vakit bulmaya ne hacet masadan masaya servisten servise koşuşturuyor.

Masanın önünden geçerken bir dakikalığına alıkoyuyorum. Hikayesini dinlemek istediğimi söylüyorum. Yüzüme bakıp kaygılanıyor. Ne iş yaptığımı Jurnalci ( gazeteci) olup olmadığımı soruyor. İsmini anmayacağımı, başını belaya sokacak bir şey yapmayacağımı söyleyip kaygısını yatıştırıyorum.

Savaş başlarken Ukrayna’da olduğunu bulunduğu şehir bomlanırken iki ay bodrumdan dışarı çıkmadığını hızlı hızlı anlatıyor.

İki ay sonra akrabalarının yardımıyla Petersburg’a kaçıp oradan da Estonya’ya geçtiğini ekliyor.

Anlattılarına yan masadaki Rus aile kulak kabartınca tedirgin olup uzaklaşıyor.

Vefatı dolayısıyla yazdıklarını okuduğum Roni Margululies’in çevirdiği Shelley’in Şarkı şiirinin mısraları aklımdan kağıda dökülüyor.

“Yaşlı bir kuş oturmuş karlı bir dalda
Ölen aşkının ardından ağlıyordu
Buzlu bir rüzgar durmadan esiyordu
Buzlu bir ırmağın suları ayaklarının altından”

O kuş şimdi bir yandan düşmanına hizmet ederken bir yandan da içinden ağlıyor. Soğuk havanın yağmuru buza dönmese de onun içi çoktan buz tutmuştu işgal edilmiş ülkesinden uzakta.

Yetmemiş birde celladı peşinden gelip kendisinden hizmet etmesini bekliyor. Ve masamın önünden geçerken Rusların dikkatini
çekmemek için bana bakmadan “Bu benim işim yapmak zorundayım.” deyip geçiyor.
Ruslar gitti. yağmur dindi. Hava açılmaya meyilli. Kahveler, çaylar içimi ısıttı. Puro’da savaşın barut kokusunu bir nebze unutmaya çalıştı. Temmuz’da bizim mart havalarını yaşıyor Letonya. Riga’nın yazı kışa dönmüş.

Derken garson tekrar yanıma geliyor. “Yan masadaki Ruslar içeri gelip bana sordu sen Türkçe’yi nereden öğrendin?” Yüz hattında Türkçe konuşurkenki tebessüm, memnun ifade kaybolmuş. Yerini tedirgin bir ruh haline bırakmıştı. Letonya Rusya’dan ayrılmış ancak Rusya Letonya’nın gölgesi korkusu altında yaşmaya devam ediyor.

Bu korkunun daha fazla yayılmaması için Letonya ve diğer Baltık ülkelerinden bakınca Rusların Ukrayna’da durdurulması gerekir.

Kendini tarih boyunca Avrupa’dan üstün görüp Avrupa Birliği’ne katılmayan Norveç ve İsveç’in apar topar Nato’ya katılma telaşı da bundan. Rus korkusu iki ülkenin ayağını Nato’nun pabucuna sokmaya itmiş.

Ben kafeden kalkıyorum ama aklım hayatının baharını Letonya’da bir kafede çalışmak zorunda kalan ve Rusların peşini bırakmadığı Azeri delikanlıda kalıyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum