İyi roman bir girdaptır

Tolstoy’un “Kreutzer Sonat” (Zeplin Kitap, 2019)ını okuyan hemen herkesin ilk hissettiği şey, derin bir kalp ağrısıdır herhâlde. Çünkü aşka, sevgiye ve sadakate inanır, inanmak ister insan; ömür boyunca aradığı şeydir, birini saf ve tam bir teslimiyetle sevmek ve aynı şekilde sevilmek. Ruhunu, kendini büyük bir huzur, güven ve aşkla başka bir ruhta eritme ve başka bir ruhu da aynı şekilde kendi ruhunun içine alma, iki ruhun birbirinde yok olması ya da ‘bir’ olması… Yüce bir aşk, yalnızlığımızı, acımızı giderecek saf bir aşktır aradığımız! Kalbimize dokunacak bembeyaz bir el, içimizdeki soğukluğu -kuşku mu demeli- giderecek ılık bir nefes, naif bir ses! Lâkin lâkin!.. Hayat, insanın saf hayal aynasına çamurlar sıçratıyor. Tolstoy da bunu bildiğinden mi nedir, romanında bütün bu saf ve yüce hayallerimizi yazdığımız sayfaları zalim bir komutan edasıyla buruşturup bir kenara atar, hayal aynamızı kırıp ayaklarının altına alır, hınçla parçalar. Bizi de -kendisi gibi- aşka, masumiyete ve sadakate inancını yitirmiş vahşi bir cellâdın vehim ve şüphe kırbacının önüne atar. Çizikler, yaralar ve sorular… Kitap bittiğinde sanki çok yüksek bir yerden karanlık bir vehim kuyusuna düşmüş gibiyizdir.

Ama böyle değil midir? Bütün büyük yazarlar, alışılmamış –hatta aykırı- düşünce ve hayaller üretip ters sorularla okurların zihnini allak bullak etmezler mi, onları eserleriyle derin bir tefekkür ve tahayyül girdabına çekmezler mi?.. Tolstoy da böyledir: “Kreutzer Sonat”ında kahramanı Pozdnişev aracılığıyla dile getirdiği aşka, kadın-erkek ilişkilerine, özellikle evliliğe dair düşünce ve sorularla okurun zihnini allak bullak eder. Bununla kalmaz, kahramanıyla birlikte okuru da bir vehim, bir öfke girdabına, bir sinir buhranının içine çeker.

Romanın en önemli yönlerinden birinin içerdiği düşünceler olduğunu söylemiştim. Bundan bir parça bahsedeyim. Tolstoy, düşüncelerini genelde başkahramanı Pozdnişev aracılığıyla dile getiriyor. Meselâ diyor ki; evlilik, sevgi üzerine kurulmaz, evlilik yapmaktaki asıl amaç, cinsel arzuları tatmin etmektir. Arzu tatmin edildiğinde aşk biter, hatta özne başka bir cinsel özneye yönelir. Dolayısıyla insan bir başkasına ömür boyu sadık kalmaz; “Bir ömür boyu tek bir kişiyi sevmek… Bir mumun ömür boyu yanacağını söylemek gibi[dir].” (s. 18). Kadın, kendisinde arzulananın cinsellik olduğunu kuvvetle fark ettiği (s. 31) için erkeği bedeniyle cezbetmeye çalışır. Bu durumda erkek ‘seçen’, kadın ‘seçilen’dir. Oysa bu bir eşitsizliktir ve kadını âdeta pazarda satılan bir köle (s. 35) konumuna indirger. Çağdaş pazar, kadındaki ‘seçilme arzusu’nu fark etmiş, vitrinleri bu arzuyu tatmin edecek nesnelerle süslemiştir.

Aktardığım bu düşünceler dahi sizi irkiltmedi mi? Aykırı ve acıtıcı! Ama ne kadar aykırı ve acıtıcı olursa olsun “Kreutzer Sonat” içerdiği asıl bu düşüncelerle bizi girdabına çekiyor; hatta aklımızı çelmeyi başarıyor.

Tolstoy’un romanındaki bir diğer başarısı, kahramanının vehimden nefret ve öfkeye, oradan da cinayete kadar sürüklenen fırtınalı ruh hâlini kuvvetle tasvir etmesi ve okurunu da benzer bir ruh hâli, bir sinir buhranı içine sokabilmesidir.

Son olarak “Kreutzer Sonat”ın içeriği nedeniyle bir ara yasaklandığını, Tolstoy’un eşini derinden yaraladığını, hatta evliliklerini sarstığını, Sofiya’nın bunları günlüklerinde dile getirdiğini belirteyim (bkz. Sofiya Tolstoy’un Güncesi, s. 174).

Aykırı düşünceler, ters ama kuvvetli bir mantık, sorular ve derin psikolojik tasvirler… Bunlardır Tolstoy’un romanını girdaba dönüştüren!

İyi romanlar bir girdaptır, okuru kendi dünyasına çeker.

Unutmadan, kitabı okurken Bethooven’ın “Kreutzer Sonat”ını dinleyin!..

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum